Frank Gehry, yüksek öğrenim hayatına UCLA’de başlamış, daha sonra Harvard ve Yale gibi dünyanın en prestijli okullarında öğretim görevlisi olarak kariyerine devam etmiş Toronto doğumlu mimar ve tasarımcıdır. Mesleğinin sınırlarını zorlarken çıkardığı birbirinden ünlü yapıtlarıyla adeta tarihe damga vuran Gehry, yapısal analiz olarak bilinen “Dekonstrüksiyon” akımının da önde gelen isimlerindendir.

Dans Eden Ev, Walt Disney Konser Salonu, MoPop gibi unutulmaz eserleriyle bilinen Gehry, şehir ekonomisi adına İspanya’nın Bilbao şehrine kattığı değerlerle anılır. “Bilbao etkisi” olarak da sözü geçen bu durum, 1981’de Bask hükümetinin, New York merkezli Solomon Guggenheim Vakfına, o sıralarda turizmle hiçbir ilgisi olmayan endüstri kenti Bilbao limanında bir “Guggenheim Müzesi” inşa edilmesi için öneride bulunmasıyla başlar. Yerel yönetim binanın inşaat masraflarını ve müzenin yıllık giderlerini karşılayacak, Guggenheim Vakfı da müzenin yönetimini üstlenecektir. Frank Gehry tarafından tasarlanan bu yapı, aynı zamanda kentin kaderini de değiştirir. 20 yıl öncesine kadar kimsenin ilgisini çekmeyen sanayi şehri Bilbao, titanyum kaplı Guggenheim Müzesi’nin açılmasıyla turistler için popüler şehirler listesinin üstlerine tırmanır. Çevresinde oteller inşa edilir; kafeler ve lokantalar açılır… Endüstriyel atıklarla dolu Nervion Nehri de temizleme ve düzenleme çalışmalarından payına düşeni alır. Bugün literatürde “Bilbao etkisi” olarak geçen bu örnek, aynı statüdeki birçok şehre ilham kaynağı olmaktadır.