Zarif dekoratif süslemelerin ön plana çıktığı, kıvrımların ve bitkisel desenlerin sıklıkla kullanıldığı bir sanat ve mimarlık akımı olan Art Nouveau, 19. yüzyılda etkisini göstermeye başlamıştır. İlk olarak Belçika’da ortaya çıkan bu akım, 1899’da Paris metrosunun süslü girişlerini yapmış olan Mimar Hector Guimard’ın adından dolayı “Style Guimard” olarak da bilinmektedir. 1890 – 1910 yılları arasında bütün Avrupa’yı etkisi altına alan bu akım, mimariden mobilyaya kadar birçok alanda etkili olmuştur.
Stilize edilmiş, yassı, kıvrımlı, asimetrik ve kavisli şekiller, ritmik motifler, hayvan ve bitkiler, kadın figürü, uçuşan saç ve tüyler, çiçekler, asma filizleri Art Nouveau’nun en belirgin özellikleridir. Geleneksel mimari formların tasarımcılar ve mimarlar tarafından reddedilmesi, çiçek ve bitki figürlerinin gösterişli kullanımı, kırbaç çizgisi gibi kıvrımlı çizgiler ve asimetri ile karakterize edilmiştir. En çok mimaride, mağazalarda, apartmanlarda ve kiliselerde görülmüş, dekoratif sanatlarda, cam eşya, mobilya ve mücevheratta da sıklıkla kullanılmıştır. 1896 ile 1904 yılları arasında Hector Guimard tarafından Paris’in 141 farklı noktası için tasarlanan metro girişleri şehrin en önemli mimari eserleri arasında gösterilmektedir. Ayrıca; Montreal, Şikago, Lizbon, Moskova gibi dünya şehirlerinde Guimard’ın tarzını örnek alan metro girişleri bulunmaktadır.
1894 yılında Paris’te inşa edilen Castel Beranger Apartmanı; Hector Guimar tarafından tasarlanan ve mimarı ününe kavuşturan, Art Nouveau’nun birincil örneklerinden biridir. Sadece mimari planları oluşturmakla kalmayıp, bu apartman için mobilyalar da tasarlamıştır. Orijinali halen korunmakta olan yemek odası mobilyaları Petit Palais Müzesi’nde sergilenmektedir. Art Nouveau; zamanla tüm Paris’i etkisi altına almış, şehir için tasarlanan neredeyse tüm yapılarda bu akımın izleri görülmektedir.
ART NOUVEAU
Mimari Akımlar
Zarif dekoratif süslemelerin ön plana çıktığı, kıvrımların ve bitkisel desenlerin sıklıkla kullanıldığı bir sanat ve mimarlık akımı olan Art Nouveau, 19. yüzyılda etkisini göstermeye başlamıştır.