Gotik mimari tarz, 12. yüzyılın başlarında kuzey Fransa’da ortaya çıkmıştır. Güçlerini ve zenginliklerini göstererek halk üzerinde dini otoriteyi sağlamlaştırmak isteyen krallar ve piskoposlar, görkemli anıtsal katedraller ve manastırlar inşa ettirerek yeni bir akım başlatmışlardır. Gotik mimarinin ilk örneği; 1122’de Fransız tarihçi ve mimar Abbot Suger tarafından tasarlanan Paris’teki Saint-Denis Bazilikası’dır ve hızlıca Avrupa’ya yayılmıştır.

Gotik mimari en iyi; sivri kemerler, uçan payandalar, nervürlü tonozlar ve gül pencereler ile karakterize edilmektedir. Pencereler ve açıklıklar ön plana çıkmaktadır. Yapılarda duvarlar neredeyse ortadan kaldırılmış ve ışığın içerideki geniş alanlara yayılması sağlanmıştır. Gotik mimaride ışık hem tasarım hem de dini sembolizm olarak daha da önemli hale gelmiştir. Rengarenk vitray pencerelerden içeri giren ışık hüzmeleri, kiliseler içerisinde ruhani bir hava yaratmaktadır. Gotik mimariyle birlikte, önceleri daha sade olan cephelerde, süslemeli geniş kapılar, çok sayıda heykel ve kabartma kullanılmıştır. Dönemin diğer akımların aksine Gotik mimari; sadece dini yapılar için tercih edilmekteydi, fakat bu akımla birlikte daha aydınlık ve daha hacimli hale gelen kiliseler, bu stilin Avrupa’da giderek yayılmasına neden olmuştur. Böylelikle kale, saray, köprü, şehir kapıları gibi farklı yapı türlerinde de kullanılmaya başlanmıştır.

İngiltere’de Gotik mimarinin örneklerinin görülebileceği birçok şehir olsa da, bunların başında Oxford yer almaktadır. Şehir merkezinde Magdalen Koleji Çan Kulesi, Yeni Kolej, St. Mary Kilisesi, Oxford Üniversitesi, Radcliffe Camera Kütüphanesi ve Bodleian Kütüphanesi içindeki İlahiyat Okulu gibi birçok Gotik tarzda yapı bulunmaktadır.